Hepimizi derin üzüntülere boğan deprem felaketinden sonra çoğumuzun ülkemize, vatanımıza, halkımıza nasıl sahip çıktığını görmek bir nebze olsun tebessüm verdi ağlayan gözlerimize. Tabii bu işin pisikolojik etkisi de cabası. Öyle ki deprem bölgesinde gördüğümüz, göremediğimiz, duyduğumuz veya duymak istemediğimiz o kadar çok hadiselere şahit oluyoruz ki artık ahlaki değerler ile sanki Islâm dini karşı karşıya getirilmis gibi ne yazık ki...
İktidar ve muhalefet gibi...
Hatta enkaz başında "Allah-ü Ekber" diyene tahammül edemeyen güruh, tuttuğu takımın yabancı bir futbolcusunun formasını isteyene sevgiyle bakıyor mesela.
Muhafazakar olduğu kadar devletine bağlı bir arkadaşımın paylaşımı dikkatimi çekti, malum herkesin çokça dilllendirdigi bir söylemdi ne yazık ki:
"Canımızı Hristiyan'a, Yahudi'ye, Ermeni'ye ve hatta ateist'e emanet ettik fakat malımızı mülkümüzü müslümanlardan koruyoruz..."
Çok güzel olduğu kadar farklı farklı bir düşüncelerin sinir uçlarına dokunan bir sosyal medya paylaşımıydı.
Bana göre çok da önemsiz... Fakat .... Bu söylemi yapanlar yerine yaptıranlara bakmak lazım degil mi acaba?
Elbette Türk halkı gerekli hassasiyeti göstermekte, ancak "dış güçler" "gavur yunan" " "siyonist yahudiler" diye aklımıza ve benliğimize yapıştırdığımız insanların bu depremde nasıl ahlak içinde insani görevlerini yaptıkça şaşırmadık mı?
Peki onları gördükçe her şeyi "din" "islam kisvesi" altına alınma zorunluluğunu ve mecburiyetini kafamıza sokan zihniyeti gördükçe şaşırdık mı?
Ya peki bilimden uzaklaştıkça herşeyi "kader" "yazgı" "dua" gibi dinsel temalara insanları mecbur etmeye hakkımız varmı?
Ayrıca eğer bu ülkede devletimizin en üst yardım birimi olan "AFAD" yerine mazisi birkaç afet sonrası oluşacak kadar yeni olan "AHBAP" halkımızın her kesiminden desteğine mecbur bırakılıyorsa suçu kimde aramak lazım?
Elbette devkete guven esastır, asla da itibari zedelemez bu bağışlar.
Nitekim diger STK'lar gibi devlet mekanizmasinin icinde yeralmışlardır .
Elimizin altında ki başta telefonlarımız ile ulaştığımız sosyal medya gibi herkesin her şeyi görebildiği bir mecrada, doğru olsa bile yanlışa, yanlış olduğunu bildiğimiz hakikatlar doğru diye algılanır bizlere zaman zaman.
Bu günler geçtikten sonra özelikle başta "dini gruplar" ile "İslami ve muhafazakar düşüncelere" sahip bizim gibiler, nerelerde yanlış yapıyoruz diye şapkamızı önümüze koyup düşünmeli ve önlem almak zorunda değilmiyiz?
Yoksa bırakın malı mülkü ateist ve deistlere emanet etmeyi, bu tarz düşünce ve fikirlere ilgi duyan ve eğilimlere müsait bir nesli kaybederiz.
Bilimi esas alip, İslâm dinimizin hassasiyetini, güzel ahlaki ile birleştirme zamanı gelip geçiyor göremeden bazı şeyleri. Ya da görmek mi istemiyoruz?
Bu depremin yaraları elbette sarılır. Devletimizin her birimi, milletimizin her ferdi gereken mücadeleyi her zaman yapmaktadır, yapacaktır da. Ancak gerek siyasi iç çekişme, gerekse sivil toplumu belli sınırların içinde tutma isteği birlikteliğimizi zora sokar. Hatta gelip geçici bile olabilir.
Bundan en çok da Avrupa'nın en genc nufusuna sahip neslimiz etkilenir.
Belki yıllar sonra oluşacak felaketleri, kötü yaşamama adına şimdiden neslimizi eğitimle, güzel ahlak, dini hassasiyetle ve güçlü bir psikoloji ile yetiştirmeliyiz.
Bilim adamları kadar ilim adamlarına da fazlasıyla görev düşüyor.
Kaybedecek ne bir kısacık zamanımız ne de genç bir neslin tek bir evlâdı var!!!
Selam ve dua ile ....
Twitter =@irfanshn37
İnstagram=irfansahin2731
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İrfan Şahin
Deprem, Bilim ve Din ..
Hepimizi derin üzüntülere boğan deprem felaketinden sonra çoğumuzun ülkemize, vatanımıza, halkımıza nasıl sahip çıktığını görmek bir nebze olsun tebessüm verdi ağlayan gözlerimize. Tabii bu işin pisikolojik etkisi de cabası. Öyle ki deprem bölgesinde gördüğümüz, göremediğimiz, duyduğumuz veya duymak istemediğimiz o kadar çok hadiselere şahit oluyoruz ki artık ahlaki değerler ile sanki Islâm dini karşı karşıya getirilmis gibi ne yazık ki...
İktidar ve muhalefet gibi...
Hatta enkaz başında "Allah-ü Ekber" diyene tahammül edemeyen güruh, tuttuğu takımın yabancı bir futbolcusunun formasını isteyene sevgiyle bakıyor mesela.
Muhafazakar olduğu kadar devletine bağlı bir arkadaşımın paylaşımı dikkatimi çekti, malum herkesin çokça dilllendirdigi bir söylemdi ne yazık ki:
"Canımızı Hristiyan'a, Yahudi'ye, Ermeni'ye ve hatta ateist'e emanet ettik fakat malımızı mülkümüzü müslümanlardan koruyoruz..."
Çok güzel olduğu kadar farklı farklı bir düşüncelerin sinir uçlarına dokunan bir sosyal medya paylaşımıydı.
Bana göre çok da önemsiz... Fakat .... Bu söylemi yapanlar yerine yaptıranlara bakmak lazım degil mi acaba?
Elbette Türk halkı gerekli hassasiyeti göstermekte, ancak "dış güçler" "gavur yunan" " "siyonist yahudiler" diye aklımıza ve benliğimize yapıştırdığımız insanların bu depremde nasıl ahlak içinde insani görevlerini yaptıkça şaşırmadık mı?
Peki onları gördükçe her şeyi "din" "islam kisvesi" altına alınma zorunluluğunu ve mecburiyetini kafamıza sokan zihniyeti gördükçe şaşırdık mı?
Ya peki bilimden uzaklaştıkça herşeyi "kader" "yazgı" "dua" gibi dinsel temalara insanları mecbur etmeye hakkımız varmı?
Ayrıca eğer bu ülkede devletimizin en üst yardım birimi olan "AFAD" yerine mazisi birkaç afet sonrası oluşacak kadar yeni olan "AHBAP" halkımızın her kesiminden desteğine mecbur bırakılıyorsa suçu kimde aramak lazım?
Elbette devkete guven esastır, asla da itibari zedelemez bu bağışlar.
Nitekim diger STK'lar gibi devlet mekanizmasinin icinde yeralmışlardır .
Elimizin altında ki başta telefonlarımız ile ulaştığımız sosyal medya gibi herkesin her şeyi görebildiği bir mecrada, doğru olsa bile yanlışa, yanlış olduğunu bildiğimiz hakikatlar doğru diye algılanır bizlere zaman zaman.
Bu günler geçtikten sonra özelikle başta "dini gruplar" ile "İslami ve muhafazakar düşüncelere" sahip bizim gibiler, nerelerde yanlış yapıyoruz diye şapkamızı önümüze koyup düşünmeli ve önlem almak zorunda değilmiyiz?
Yoksa bırakın malı mülkü ateist ve deistlere emanet etmeyi, bu tarz düşünce ve fikirlere ilgi duyan ve eğilimlere müsait bir nesli kaybederiz.
Bilimi esas alip, İslâm dinimizin hassasiyetini, güzel ahlaki ile birleştirme zamanı gelip geçiyor göremeden bazı şeyleri. Ya da görmek mi istemiyoruz?
Bu depremin yaraları elbette sarılır. Devletimizin her birimi, milletimizin her ferdi gereken mücadeleyi her zaman yapmaktadır, yapacaktır da. Ancak gerek siyasi iç çekişme, gerekse sivil toplumu belli sınırların içinde tutma isteği birlikteliğimizi zora sokar. Hatta gelip geçici bile olabilir.
Bundan en çok da Avrupa'nın en genc nufusuna sahip neslimiz etkilenir.
Belki yıllar sonra oluşacak felaketleri, kötü yaşamama adına şimdiden neslimizi eğitimle, güzel ahlak, dini hassasiyetle ve güçlü bir psikoloji ile yetiştirmeliyiz.
Bilim adamları kadar ilim adamlarına da fazlasıyla görev düşüyor.
Statükodan uzak, cesur kararlar verebilmelidirler....
Kaybedecek ne bir kısacık zamanımız ne de genç bir neslin tek bir evlâdı var!!!
Selam ve dua ile ....
Twitter =@irfanshn37
İnstagram=irfansahin2731