Mutluluk en yalın deyimiyle yaşamdan tam hoşnut olmaktır. Buna sürekli bir kıvanç hali de diyebiliriz. Filozoflar yüzyllarca yaşamın amacı olarak mutluluğun sunmuşlardır.
Çağımızda olumsuz koşullar içindeki insan mutluluğu düşünürken ister istemez kötümser olabilir.
Sorularda ona göre gelir tabiiki.
Özgür insan zorunlu olarak mutlu mudur?
Tek başına akıl mutluluğa götürür mü?
Yoksa mutluluğa ulaşmak için özel bir çaba mı harcamalı?
Tek başına mutlu olamıyacağımıza göre mutluluk bireyib aşan bir başka sorun mudur?
Özünde şu soru önümüze çıkar: Mutluluk bir hak mıdır?
İlkçağ Yunan felsefesi doğanın kökeni üzerinde ilk araştırmalarının arkasından insana yönelmiş ve hemen tümüyle bir mutluluk felsefesi giderek bir mutluluk ahlakı olmuştur.
Ne var ki o yüzyılların filozofları (Socrates, Herakles, Pluton) gibi konuyu bireysel açıdan değerlendirmişlerdir. Hemen hepsinde de mutluluk bir 'ruhsal rahatlık' olarak karşılarına çıkmıştır.
Mutluluk bugün de bundan farklı değildir.
Hele hele insanların sosyal yaşamlarında uğraştıkları, çaba harcadıkları ve ilgi duydukları ne varsa hepsi bize mutluluk olarak döner. Eğer sonunda başarısızlık ve yenilgii varsa bu hüzüne , bıkkınlığa ve vurdumduymazlığa kadar gidebilir.
Ne gibi? Tabiiki futbol...
Herkesin tuttuğu bir kulübü olabilir. Mesela ben sıkı bir Galatasaray'lıyımdır. MILLIYET gazetesinde hem Sami Kohen ve Murat Bardakçı ile çalışırken 1981 yılında Galatasaray yazarı ve muhabiri olarak göreve getirilmiştim.
İlk dış görevim Finlandiya'nın Lahti kentiydi. Galatasaray orada maçı kazandığı zaman çok mutlu olmuştum.
Genellikle yazar kesimi kazanan takımını öve öve bitiremez. Ama başarısızlıkla karşılaştımı yerden yere vurmaktada gecikmez. Ve bu ikilem arasında gider gelir.
Futbolun hala içindeyim. Bundan üç-beş gün önce MHK Başkanı Sabri Çelik'in istifası üzerine bu kurumun başına Lale Orta getirildi.
Sordum. Türkiye'de 10 yılda 8'inci MHK kurulu imiş. Bu Avrupa'da böyle değil.
Sonra düşündüm. Lale Orta ne yapar diye. Geçmişde çok iyi maçlar yönetmiş, çok başarılıymış, futbolu çok iyi biliyormuş falan... Bunları geç. Türkiye'de 85 milyon insan futbolu biliyor. Ya da bildiğini zannediyor.
Ligde 22 hafta geride kalıyor. Ortalık toz-duman ollmak üzere. Jesus kırmızı karta kadar gitti. MHK'nin elinde elit hakem sayısı çok az.
Bir Halil Umut Meler ellerinde kalmış. Derseniz ki bu hakemleri Lale Orta toparlar. O zaman gülerler demeyeyim ama 'tebessüm' edebilirler. Yani aşağıdan Murat Sancak yukardan Ali Koç bağıracak sağdan Ahmet Nur Çebi soldan Ahmet Ağaoğlu gelecek. Dursun Özbejk de bunlara katılacak.
Aman aman... Düşünmek bile istemiyorum.
Allah Lale Orta kardeşime sabir ve güç versin. Bu öyle kimsenin 'toparlayacağı' bir oluşum değil.
Hoşcakalın
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ferhan Tezcan
Lale Orta'lığı toparlar mı?
Mutluluk en yalın deyimiyle yaşamdan tam hoşnut olmaktır. Buna sürekli bir kıvanç hali de diyebiliriz. Filozoflar yüzyllarca yaşamın amacı olarak mutluluğun sunmuşlardır.
Çağımızda olumsuz koşullar içindeki insan mutluluğu düşünürken ister istemez kötümser olabilir.
Sorularda ona göre gelir tabiiki.
Özgür insan zorunlu olarak mutlu mudur?
Tek başına akıl mutluluğa götürür mü?
Yoksa mutluluğa ulaşmak için özel bir çaba mı harcamalı?
Tek başına mutlu olamıyacağımıza göre mutluluk bireyib aşan bir başka sorun mudur?
Özünde şu soru önümüze çıkar: Mutluluk bir hak mıdır?
İlkçağ Yunan felsefesi doğanın kökeni üzerinde ilk araştırmalarının arkasından insana yönelmiş ve hemen tümüyle bir mutluluk felsefesi giderek bir mutluluk ahlakı olmuştur.
Ne var ki o yüzyılların filozofları (Socrates, Herakles, Pluton) gibi konuyu bireysel açıdan değerlendirmişlerdir. Hemen hepsinde de mutluluk bir 'ruhsal rahatlık' olarak karşılarına çıkmıştır.
Mutluluk bugün de bundan farklı değildir.
Hele hele insanların sosyal yaşamlarında uğraştıkları, çaba harcadıkları ve ilgi duydukları ne varsa hepsi bize mutluluk olarak döner. Eğer sonunda başarısızlık ve yenilgii varsa bu hüzüne , bıkkınlığa ve vurdumduymazlığa kadar gidebilir.
Ne gibi? Tabiiki futbol...
Herkesin tuttuğu bir kulübü olabilir. Mesela ben sıkı bir Galatasaray'lıyımdır. MILLIYET gazetesinde hem Sami Kohen ve Murat Bardakçı ile çalışırken 1981 yılında Galatasaray yazarı ve muhabiri olarak göreve getirilmiştim.
İlk dış görevim Finlandiya'nın Lahti kentiydi. Galatasaray orada maçı kazandığı zaman çok mutlu olmuştum.
Genellikle yazar kesimi kazanan takımını öve öve bitiremez. Ama başarısızlıkla karşılaştımı yerden yere vurmaktada gecikmez. Ve bu ikilem arasında gider gelir.
Futbolun hala içindeyim. Bundan üç-beş gün önce MHK Başkanı Sabri Çelik'in istifası üzerine bu kurumun başına Lale Orta getirildi.
Sordum. Türkiye'de 10 yılda 8'inci MHK kurulu imiş. Bu Avrupa'da böyle değil.
Sonra düşündüm. Lale Orta ne yapar diye. Geçmişde çok iyi maçlar yönetmiş, çok başarılıymış, futbolu çok iyi biliyormuş falan... Bunları geç. Türkiye'de 85 milyon insan futbolu biliyor. Ya da bildiğini zannediyor.
Ligde 22 hafta geride kalıyor. Ortalık toz-duman ollmak üzere. Jesus kırmızı karta kadar gitti. MHK'nin elinde elit hakem sayısı çok az.
Bir Halil Umut Meler ellerinde kalmış. Derseniz ki bu hakemleri Lale Orta toparlar. O zaman gülerler demeyeyim ama 'tebessüm' edebilirler. Yani aşağıdan Murat Sancak yukardan Ali Koç bağıracak sağdan Ahmet Nur Çebi soldan Ahmet Ağaoğlu gelecek. Dursun Özbejk de bunlara katılacak.
Aman aman... Düşünmek bile istemiyorum.
Allah Lale Orta kardeşime sabir ve güç versin. Bu öyle kimsenin 'toparlayacağı' bir oluşum değil.
Hoşcakalın