Fenerbahçe geçen sezonun ikinci yarısında İsmail Kartal ile büyük bir sınav vermişti. Kartal adeta orta sıralarda dolaşan sarı-lacivertli takımı lig ikinciliğine kadar çıkarmıştı. O son haftalarında rehavete giren ve özgüveni artan Trabzonspor'un birkaç hafta daha olsa yakalaması bile mümkündü. Ama Kartal Fenerbahçe'ye Şampiyonlar Ligi yolunu açtı.
Jorge Jesus, başkan Ali Koç'un çaktırmadan aylarca görüştüğü bir isimdi. Löw'ün çalışmaya niyeti yoktu. Real Madrid'i kovalıyordu. Ama orada da Ancelotti üstün başarı sağlayınca Alman hoca evde kalmayı yeğledi. Çünkü Türkiye'ye güvenmiyordu. Türklerin sabırsız olduklarını ve başarısızlıkta taraftardan çok korktuklarını biliyordu. Koç korkak biri değildi ama o da kafaısna çoktan Jorge Jesus'u koymuştu.
Geçen haftaki yazımızda ahlaktan söz etmiştik. Ahlakın bir toplum içinde ne kadar önemli olduğu Emmanuel Kant gibi Jean Paul Sartre gibi filozofları örnek göstererek anlatmıştık. Eğer bir insanın daha doğrusu bireyin ahlakı bozulmuşsa, yokolmuşsa onu ne siz ne başkası düzeltebilir. Eğer bireyin yaşadığı iç travmalar ahlakına dokunmuşsa buna da kimse elini süremez. Yaşadığımız bir olayın çarpıtıcı gerçeği üzerinde detayları sunmuş ve anlatmıştık. Ve ahlak konusunda birçok futbol adamınında başta Süleyman Seba olmak üzere Okan Buruk, Alp Yaman gibi kamuoyunun iyi tanıdığı isimleri dile getirmiştik. Ama yakında ahlak konusunda yerlede sürünen isimleri de gündeme getireceğiz. Biz bu konuyu bırakıp Jorge Jesus ile devam edelim.
İPİYLE KUYUYA İNİLİR Mİ?
Birkaç hafta önce Jorge Jesus ile ilgili bir yazımda onunla ilgili bir konuda, "İpiyle kuyuya inilmez" demiştim. Austria Wien maçından sonra o ipin kuyu için biraz erken olduğunu anladım. Anladım çünkü Jesus, İsmail Yüksek gibi bir gençten vazgeçmiyordu. Crespo'yu silmiyordu. Serdar Dursun'a göz kulak oluyordu. Ama üç günde bir maç oynamasını da biliyordu. Benfica gibi büyük bir takımda yıllarca bunu yaşamıştı.
Jesus dengeli bir adamdı. Takımı Portekizce bilenlerle doldurmasına karşın akıllı transferler yapmıştı. Ama Mert Hakan ve İrfan Can'a yol mu gözükmüştü? Novak'tan bile faydalanıor ve orta sahada Zajc'ı da unutmuyordu. Ama Jesus tam bir Jesus'du... Adalet konusunda şüpheleri yoktu. Laubaliliğe izin vermiyordu. Ama medyada dikkat edilirse birebir röportaj vermiyordu. O konuda başkan Ali Koç tarafından yönlendirildiği bir gerçekti. Yoksa konuşmayı seviyor ve maç sonu çıktığı röportajları doya doya yanıtlıyordu. Esasında medya ile derdi yoktu.
Ama Jesus iyi yolda. Fenerbahçe iyi yolda. Dileğimiz bu sezon gerçek bir Fenerbahçe takımı izlemek.
Hoşçakalın
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ferhan Tezcan
Jesus sınıfı geçti
Fenerbahçe geçen sezonun ikinci yarısında İsmail Kartal ile büyük bir sınav vermişti. Kartal adeta orta sıralarda dolaşan sarı-lacivertli takımı lig ikinciliğine kadar çıkarmıştı. O son haftalarında rehavete giren ve özgüveni artan Trabzonspor'un birkaç hafta daha olsa yakalaması bile mümkündü. Ama Kartal Fenerbahçe'ye Şampiyonlar Ligi yolunu açtı.
Jorge Jesus, başkan Ali Koç'un çaktırmadan aylarca görüştüğü bir isimdi. Löw'ün çalışmaya niyeti yoktu. Real Madrid'i kovalıyordu. Ama orada da Ancelotti üstün başarı sağlayınca Alman hoca evde kalmayı yeğledi. Çünkü Türkiye'ye güvenmiyordu. Türklerin sabırsız olduklarını ve başarısızlıkta taraftardan çok korktuklarını biliyordu. Koç korkak biri değildi ama o da kafaısna çoktan Jorge Jesus'u koymuştu.
Geçen haftaki yazımızda ahlaktan söz etmiştik. Ahlakın bir toplum içinde ne kadar önemli olduğu Emmanuel Kant gibi Jean Paul Sartre gibi filozofları örnek göstererek anlatmıştık. Eğer bir insanın daha doğrusu bireyin ahlakı bozulmuşsa, yokolmuşsa onu ne siz ne başkası düzeltebilir. Eğer bireyin yaşadığı iç travmalar ahlakına dokunmuşsa buna da kimse elini süremez. Yaşadığımız bir olayın çarpıtıcı gerçeği üzerinde detayları sunmuş ve anlatmıştık. Ve ahlak konusunda birçok futbol adamınında başta Süleyman Seba olmak üzere Okan Buruk, Alp Yaman gibi kamuoyunun iyi tanıdığı isimleri dile getirmiştik. Ama yakında ahlak konusunda yerlede sürünen isimleri de gündeme getireceğiz. Biz bu konuyu bırakıp Jorge Jesus ile devam edelim.
İPİYLE KUYUYA İNİLİR Mİ?
Birkaç hafta önce Jorge Jesus ile ilgili bir yazımda onunla ilgili bir konuda, "İpiyle kuyuya inilmez" demiştim. Austria Wien maçından sonra o ipin kuyu için biraz erken olduğunu anladım. Anladım çünkü Jesus, İsmail Yüksek gibi bir gençten vazgeçmiyordu. Crespo'yu silmiyordu. Serdar Dursun'a göz kulak oluyordu. Ama üç günde bir maç oynamasını da biliyordu. Benfica gibi büyük bir takımda yıllarca bunu yaşamıştı.
Jesus dengeli bir adamdı. Takımı Portekizce bilenlerle doldurmasına karşın akıllı transferler yapmıştı. Ama Mert Hakan ve İrfan Can'a yol mu gözükmüştü? Novak'tan bile faydalanıor ve orta sahada Zajc'ı da unutmuyordu. Ama Jesus tam bir Jesus'du... Adalet konusunda şüpheleri yoktu. Laubaliliğe izin vermiyordu. Ama medyada dikkat edilirse birebir röportaj vermiyordu. O konuda başkan Ali Koç tarafından yönlendirildiği bir gerçekti. Yoksa konuşmayı seviyor ve maç sonu çıktığı röportajları doya doya yanıtlıyordu. Esasında medya ile derdi yoktu.
Ama Jesus iyi yolda. Fenerbahçe iyi yolda. Dileğimiz bu sezon gerçek bir Fenerbahçe takımı izlemek.
Hoşçakalın