2002 yılıydı. Milli takım Dünya Kupası elemelerinden başarıyla çıkmış ve Güney Kore-Japonya'nın ev sahipliğini yapacağı fınallere doğru yola çıkmıştı. Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy'du.
Ulusoy bu arada Süper Lig kulüp başkanlarını, Devlet'nin futbol ile ilgili birimlerini de toplamış ve uçağa atmıştı. Yani tam 'cümbür-cemaat' durumuydu.
Milli takımın başında Şenol Güneş vardı. Güneş başarılı bir futbol geçmişi olan ve ciddi bir futbol adamıydı. Yardımcısı da yine ciddi bir futbol çalışanı Ünal'dı .
Milli takımın önemli bir bölümünü kupadan iki yıl önce UEFA Kupasını kazanan Galatasaray'lı fubolcular oluşturuyordu.
Kupa maçları çok zorlu geçmedi.
Bizi bir tek zorlayan Brezilya vardı. Milli takım Senegal, Çin, Japonya derken kendimizi yarı finalde bulduk. Yine bir Breziıya maçını kaybettik ve üçüncülük maçına kaldık. Grubunmuzda da Brezilya vardı. Orada da yenememiştik.
Derken Güney Kore maçı geldi çattı. O zamanlar altın gol vardı. Yani golü atıyorsun maç bitiyor.
Türkiye bu maçı İlhan Mansız'ın goluyle kazandı ve dünya üçüncüsü oldu.
Şenol Güneş büyük itibar kazanmıştı. Eee kolay değil. Dünya üçüncüsü oluyorsun. Nerede Almanya, İspanya, İngiltere, İtalya, Arjantin derler adama.
Güneş'in itibarı o kadar büyüdü ki sonrasında Güney Kore Seul takımından aldığı teklfi kabul edecek ve kapağı Seul'e atacaktı.
İnsanoğlu yüzyıllardır bir amaç için çalışır. İçinde bilinç, emek, ahlak, erdem gibi de vasıfları da barındırarak. Mesela erdem herkesde olması gereken bir olgudur. Ama bu zamana dönüp baktığınızda bu erdem oldusunu herkesde bulamazsınız.
Ahlak da öyle. Yüzyıllarca Emmanuel Kant, Karl Marx, Schoppenhauer, Hegel, Descardes ahlak adına çok şeyler söylemişlerdir. Ama onların dilinden dökülenler hep aynı kapıya çıkar:
'Ahlak insanoğlunun vazgeçilmez desteğidir'
Ama bugün. Ahlak mı...ara ki bulasin. İnanç ise çeşitlı yollara sapmış.
Emek çok az insanda var. Herkes kolay yoldan işi götürme peşinde.
Şenol Güneş'i ilk tanıdığimda 1976b yılıydı. Almanya ile İstanbul'da karşılaştacaktık. Milli takım kalesi Güneş'e emanetti. Farklı yenildik ama kalecimizin pek yapacağı birşey yoktu. Sonra yıllar yılları kovaladı. Meslek olarak bir çok zamanlar birlikte olduk.
Şenol Güneş Beşiktaş'a yakın zamanda iki şampiyonluk hediye etmişti.
Şenol Güneş ahlak, erdem gibi özellikleri bünyesinde fazlası ile bulunduran bir isimdi. Ama şu son gelişi beni pek memnun etmedi.
Beşiktaş'ın halini görüyorsunuz. Ligde ne olur bilinmez...
Kupada yok.
Takıım toparlanır mı? O da bir muamma.
Transfer yapılır mı? O da öyle etli-butlu transfere pek imkan sağlamıyor. Yani anlayacağınız benim o dünya üçüncüsü hocama sanki nazar değmiş. Getirdiği bir coşku yok. Fubolcunun inancı kalmamış.
İyisi mi hocam sen biran önce 'Güneş tutulmasına' yakalanmadan evin yolunu tut.
Çünkü bir süre sonra evin yolunu bile bulamazsın.
Hoşcakalın
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ferhan Tezcan
Güneş tutulması mı?
2002 yılıydı. Milli takım Dünya Kupası elemelerinden başarıyla çıkmış ve Güney Kore-Japonya'nın ev sahipliğini yapacağı fınallere doğru yola çıkmıştı. Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy'du.
Ulusoy bu arada Süper Lig kulüp başkanlarını, Devlet'nin futbol ile ilgili birimlerini de toplamış ve uçağa atmıştı. Yani tam 'cümbür-cemaat' durumuydu.
Milli takımın başında Şenol Güneş vardı. Güneş başarılı bir futbol geçmişi olan ve ciddi bir futbol adamıydı. Yardımcısı da yine ciddi bir futbol çalışanı Ünal'dı .
Milli takımın önemli bir bölümünü kupadan iki yıl önce UEFA Kupasını kazanan Galatasaray'lı fubolcular oluşturuyordu.
Kupa maçları çok zorlu geçmedi.
Bizi bir tek zorlayan Brezilya vardı. Milli takım Senegal, Çin, Japonya derken kendimizi yarı finalde bulduk. Yine bir Breziıya maçını kaybettik ve üçüncülük maçına kaldık. Grubunmuzda da Brezilya vardı. Orada da yenememiştik.
Derken Güney Kore maçı geldi çattı. O zamanlar altın gol vardı. Yani golü atıyorsun maç bitiyor.
Türkiye bu maçı İlhan Mansız'ın goluyle kazandı ve dünya üçüncüsü oldu.
Şenol Güneş büyük itibar kazanmıştı. Eee kolay değil. Dünya üçüncüsü oluyorsun. Nerede Almanya, İspanya, İngiltere, İtalya, Arjantin derler adama.
Güneş'in itibarı o kadar büyüdü ki sonrasında Güney Kore Seul takımından aldığı teklfi kabul edecek ve kapağı Seul'e atacaktı.
----------------------------------------------------------
İnsanoğlu yüzyıllardır bir amaç için çalışır. İçinde bilinç, emek, ahlak, erdem gibi de vasıfları da barındırarak. Mesela erdem herkesde olması gereken bir olgudur. Ama bu zamana dönüp baktığınızda bu erdem oldusunu herkesde bulamazsınız.
Ahlak da öyle. Yüzyıllarca Emmanuel Kant, Karl Marx, Schoppenhauer, Hegel, Descardes ahlak adına çok şeyler söylemişlerdir. Ama onların dilinden dökülenler hep aynı kapıya çıkar:
'Ahlak insanoğlunun vazgeçilmez desteğidir'
Ama bugün. Ahlak mı...ara ki bulasin. İnanç ise çeşitlı yollara sapmış.
Emek çok az insanda var. Herkes kolay yoldan işi götürme peşinde.
---------------------------------------------------------------
Şenol Güneş'i ilk tanıdığimda 1976b yılıydı. Almanya ile İstanbul'da karşılaştacaktık. Milli takım kalesi Güneş'e emanetti. Farklı yenildik ama kalecimizin pek yapacağı birşey yoktu. Sonra yıllar yılları kovaladı. Meslek olarak bir çok zamanlar birlikte olduk.
Şenol Güneş Beşiktaş'a yakın zamanda iki şampiyonluk hediye etmişti.
Şenol Güneş ahlak, erdem gibi özellikleri bünyesinde fazlası ile bulunduran bir isimdi. Ama şu son gelişi beni pek memnun etmedi.
İçimden "Aman hocam otur evinde. Bırak Beşiktaş'ı" dedim .
Ama o adeta koşarak geldi.
Beşiktaş'ın halini görüyorsunuz. Ligde ne olur bilinmez...
Kupada yok.
Takıım toparlanır mı? O da bir muamma.
Transfer yapılır mı? O da öyle etli-butlu transfere pek imkan sağlamıyor. Yani anlayacağınız benim o dünya üçüncüsü hocama sanki nazar değmiş. Getirdiği bir coşku yok. Fubolcunun inancı kalmamış.
İyisi mi hocam sen biran önce 'Güneş tutulmasına' yakalanmadan evin yolunu tut.
Çünkü bir süre sonra evin yolunu bile bulamazsın.
Hoşcakalın